2 Nisan 2012 Pazartesi

GİRİŞ: Ses ve Sessizlik sanatı


GİRİŞ
Ses ve Sessizlik sanatı


AKLINIZIN, RUHUNUZUN VE KALBİNİZİN HAYÂLÇALARI…

Radyo tiyatrosunun tek rakibi okumaktır. Radyo tiyatrosunun en fazla benzerlik gösterdiği sanat tiyatro değil, edebiyattır aslında. Çünkü insan radyoyu da yalnız başına dinler, kitabı da yalnız başına okur. Olup bitenler ne radyo alıcısının içinde, ne dinlemek ya da okumak eylemini yaptığınız uzamda, ne de satırların arasındadır. Her şey beyninizde, ruhunuzda sizde, yani bütün olarak öznel varlığınızın özel alanları içinde gerçekleşir. Okumak nispeten yetişkin bir edimdir. İnsanın varlığının temellerini oluşturan, duymak ve dinlemektir belki de. Öyküleri, masalları dinleyerek başlayan yaşamımız, tüm dinlediklerimizi hayal gücümüzde canlandırabildiğimiz ölçüde renkli ve zengindir. Okumak da belki de başkalarının anlattıkları hikâyeleri dinliyormuş gibi yapmak ve belki de aklımızın içinde kendi sesimizle var etmektir. Bu yüzden tek rakibi hem de en yakın kardeşi okumaktır, radyo sanatının. Bu yüzden her iyi okur, tat alır iyi bir radyo oyunundan…


Çıplak, görüntüden, kılıflardan ve başka bin bir türlü uyarandan ayrı ve yapayalnız insan sesinin dramatik sıcaklığı da tabii ki ayrı bir meseledir. Hele bu sesin yalnızca sana fısıldanması… Bir tek sana anlatılan bir masalın sıcaklığı gibidir. Seyretmek bazen utandırır insanı. Gerçeğin çıplaklığı, özel hayatın mahremiyeti yadırgatabilir. Ancak radyo sanatı kulağımıza fısıldanan kadim bir masaldır. Bir çocuğa masal anlattığınızı düşünün. Sizin anlattığınız masal başka, onun dinlediği, duyduğu sözlerle düş gücünde kurduğu masal başkadır. İşte radyo radyo sanatıyla bir dünya kurmak ve onu yayınlamak, binlerce dinleyicinin içlerindeki çocukların düş güçlerinde binlerce farklı âlem halinde şekillendiğini bileceğiniz bir masal anlatmaktır aslında. Ve her an tekrar dinleyebilirsiniz o masalı… İleri geri sarabilirsiniz. İstediğiniz an durdurup, devrini yükseltip, arttırabilirsiniz… Bütün bunları yapabilmeniz için bir tek kez dinlemeniz kâfidir, bir radyo oyununu… Sesini kısarsınız, ya da sonuna kadar açarsınız… Aklınızın, ruhunuzun ve kalbinizin hayâlçalarında…

Radyo Oyununu tiyatro ya da televizyondan farklı yapan nedir?

Herkes radyonun hayal gücüyle olan ilgisi hakkındaki klişeleri bilir. Bu yüzden radyoda dinleyiciye çok iş düşer. Radyonun karşısında şekerleme yapıp, uyandığınızda hikayenin siz yeniden içine çekmesini bekleyemezsiniz. Bu yüzden iyi bir radyo oyununu yazmak hiç de kolay değildir. Dinleyicinin kafasında bir dünya yaratabilmek için bir yazar olarak, yapımcı, yönetmen, efektör, oyuncu ve müzisyen gibi düşünebilmeniz gerekir. Radyoda yazarın düş gücü potansiyalinin hiçbir limiti yoktur. Ses sanatı, sahnenin ve setin bütün fiziksel ve teknik sınırlarından bağımsızdır. Adyo oyunu zamanın ve mekanın içinde özgürce hareket eder ve varolur. Metafizik, gerçeküstü, dışavurumcu bilinçaltı atmıosferleri ve imgeleri…Bir radyo oyunu bunları bile kusursuz bir biçimde işleyebilir, varedebilir. Radyo yazarının dinleyicinin hayal dünyasında benzersiz bir dünya kurabilmesi için samimi bir yaratıcılığı olması gerekir. Radyo insanların söyledikleri ile düşündüklerinin arasındaki kontrası sergilemek için çok uygun bir alandır. Dinleyici karakterin bedenine, ruhuna ve içine girip onun gizli ve özel duygu ve düşüncelerine ulaşabilir. Radyo gerçekten de düşgücünün sınırlarını zorlar. İnsan sesinde gizli olan deneyimler ve yaşamışlıklar, insana yaşamın tüm renklerini ve hallerini çağrıştırabilir.

 Radyo gerçekçiliğin sınırlarının ötesine çıkıp hayvanlara, eşyalara, kavramlara büyük bir doğallıkla birer ses, birer karakter birer duygu verebilecek güçtedir.

Hiç yorum yok: