GİRİŞ
Ses ve Sessizlik sanatı
AKLINIZIN, RUHUNUZUN VE KALBİNİZİN HAYÂLÇALARI…
Radyo tiyatrosunun tek rakibi okumaktır. Radyo tiyatrosunun en fazla
benzerlik gösterdiği sanat tiyatro değil, edebiyattır aslında. Çünkü insan
radyoyu da yalnız başına dinler, kitabı da yalnız başına okur. Olup bitenler ne
radyo alıcısının içinde, ne dinlemek ya da okumak eylemini yaptığınız uzamda,
ne de satırların arasındadır. Her şey beyninizde, ruhunuzda sizde, yani bütün
olarak öznel varlığınızın özel alanları içinde gerçekleşir. Okumak nispeten
yetişkin bir edimdir. İnsanın varlığının temellerini oluşturan, duymak ve
dinlemektir belki de. Öyküleri, masalları dinleyerek başlayan yaşamımız, tüm
dinlediklerimizi hayal gücümüzde canlandırabildiğimiz ölçüde renkli ve
zengindir. Okumak da belki de başkalarının anlattıkları hikâyeleri dinliyormuş
gibi yapmak ve belki de aklımızın içinde kendi sesimizle var etmektir. Bu
yüzden tek rakibi hem de en yakın kardeşi okumaktır, radyo sanatının. Bu yüzden
her iyi okur, tat alır iyi bir radyo oyunundan…
Çıplak,
görüntüden, kılıflardan ve başka bin bir türlü uyarandan ayrı ve yapayalnız
insan sesinin dramatik sıcaklığı da tabii ki ayrı bir meseledir. Hele bu sesin
yalnızca sana fısıldanması… Bir tek sana anlatılan bir masalın sıcaklığı
gibidir. Seyretmek bazen utandırır insanı. Gerçeğin çıplaklığı, özel hayatın
mahremiyeti yadırgatabilir. Ancak radyo sanatı kulağımıza fısıldanan kadim bir
masaldır. Bir çocuğa masal anlattığınızı düşünün. Sizin anlattığınız masal
başka, onun dinlediği, duyduğu sözlerle düş gücünde kurduğu masal başkadır.
İşte radyo radyo sanatıyla bir dünya kurmak ve onu yayınlamak, binlerce
dinleyicinin içlerindeki çocukların düş güçlerinde binlerce farklı âlem halinde
şekillendiğini bileceğiniz bir masal anlatmaktır aslında. Ve her an tekrar
dinleyebilirsiniz o masalı… İleri geri sarabilirsiniz. İstediğiniz an durdurup,
devrini yükseltip, arttırabilirsiniz… Bütün bunları yapabilmeniz için bir tek
kez dinlemeniz kâfidir, bir radyo oyununu… Sesini kısarsınız, ya da sonuna
kadar açarsınız… Aklınızın, ruhunuzun ve kalbinizin hayâlçalarında…
Radyo Oyununu
tiyatro ya da televizyondan farklı yapan nedir?
Herkes radyonun
hayal gücüyle olan ilgisi hakkındaki klişeleri bilir. Bu yüzden radyoda dinleyiciye çok iş düşer. Radyonun
karşısında şekerleme yapıp, uyandığınızda hikayenin siz yeniden içine çekmesini
bekleyemezsiniz. Bu yüzden iyi bir radyo oyununu yazmak hiç de kolay değildir. Dinleyicinin
kafasında bir dünya yaratabilmek için bir yazar olarak, yapımcı, yönetmen,
efektör, oyuncu ve müzisyen gibi düşünebilmeniz gerekir. Radyoda yazarın düş
gücü potansiyalinin hiçbir limiti yoktur. Ses sanatı, sahnenin ve setin bütün
fiziksel ve teknik sınırlarından bağımsızdır. Adyo oyunu zamanın ve mekanın
içinde özgürce hareket eder ve varolur. Metafizik, gerçeküstü, dışavurumcu
bilinçaltı atmıosferleri ve imgeleri…Bir radyo oyunu bunları bile kusursuz bir
biçimde işleyebilir, varedebilir. Radyo yazarının dinleyicinin hayal dünyasında
benzersiz bir dünya kurabilmesi için samimi bir yaratıcılığı olması gerekir.
Radyo insanların söyledikleri ile düşündüklerinin arasındaki kontrası
sergilemek için çok uygun bir alandır. Dinleyici karakterin bedenine, ruhuna ve
içine girip onun gizli ve özel duygu ve düşüncelerine ulaşabilir. Radyo
gerçekten de düşgücünün sınırlarını zorlar. İnsan sesinde gizli olan deneyimler
ve yaşamışlıklar, insana yaşamın tüm renklerini ve hallerini çağrıştırabilir.
Radyo
gerçekçiliğin sınırlarının ötesine çıkıp hayvanlara, eşyalara, kavramlara büyük
bir doğallıkla birer ses, birer karakter birer duygu verebilecek güçtedir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder