Dramafon Tarihi etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Dramafon Tarihi etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

8 Ekim 2012 Pazartesi

Dramafon Derneği 2. Olağan Genel Kurulu 6 Ekim cumartesi günü gerçekleşti...


17 Haziran 2012 Pazar

Türkiye Radyo Oyunu Tarihi'nde bir milat: BELDAN KABALAK

Beldan Kabalak, ülkemizde Radyo Oyunu üzerine ilk akademik çalışmayı yapmaya girişen kişidir. Fakat lisans tezi reddedilmiştir. Kendisi de hem tezini hem de tezinin reddedilme aşamalarını kitaplaştırmıştır. Bu çalışma Dramafon Tarihimiz için bir milat değerindedir.



Bu  önemli kitabın bazı bölümlerini sizlerle paylaşıyoruz...
DRAMAFON  

16 Haziran 2012 Cumartesi

NEDEN "HALA" RADYO OYUNU?


           NEDEN "HALA"  RADYO OYUNU?


1999 yılında TRT İstanbul Radyosu’nda radyo oyunu yapımcılığına başladığım ilk günlerde soranlara tam olarak ne iş yaptığımı anlatırken oldukça zorlandığımı anımsıyorum.  Bununla birlikte o günlerden bu günlere kadar insanlara mesleğimden söz hala karşılaştığım hiç ama hiç değişmeyen bir şey var. Öncelikle radyo oyunu ya da arkası yarından söz açıldığında hemen herkes bir an için geçmişe döner ve radyo başında merak ve heyecanla geçirdiği dakikaları, saatleri buruk bir özlemle anımsar. Ülkemizde henüz televizyon yayıncılığının başlamadığı ve televizyon alıcılarının radyolar kadar yaygınlaşmadığı yıllarda, radyonun ve radyo oyununun önemini, değerini ve işlevini hemen herkes anımsar ve istisnasız kabul eder. Bununla birlikte kimileri, seksenli yıllardan sonra TRT radyolarının radyo tiyatrosu ve arkası yarın yapımlarına son verdiğini ve bu türlerin geçmişte kaldığını düşünürler. Bir tür olarak radyo oyunlarını dinlemeyi bırakanlarda, sanki artık böyle bir türün var olmadığı gibi garip bir düşünce hâkimdir. Oysa TRT’de radyo oyunları, radyo tiyatrosu, arkası yarın ve çocuk bahçesi yayın kalıplarında yapım ve yayınları hiçbir dönemde kesintiye uğramamıştır. Radyo tiyatrosunu kendi deyişleriyle ‘eskiden’ çok seven ve çok dinleyen bu kesimin yanı sıra, gerek kamuoyu araştırmaları sonucunda gerekse kişisel gözlemlerle emin olduğumuz bir gerçek vardır ki o da ‘hala’ radyo oyunlarını dinleyen geniş bir kesimin var olduğudur. 

George Bernard Shaw



" Radyoda oyunlar yayınlamak istiyorsunuz ve görünmez oyunun yeni bir şey olduğunun, eski yöntemlerle yapılamayacağının farkına varmak yerine; en güzel kadın oyuncuların ve meşhur yönetmenlerin peşine düşerek alışılmış teatral gösterilerde ısrar ediyorsunuz ve halka diyaloga kulak misafiri olma lütfunu bahşediyorsunuz. Bu saçmalıktır."

                                                                                                                     George Bernard Shaw
                                                                                                                                     1925

13 Nisan 2012 Cuma

CHE'nin İSYAN RADYOSU...!


Radyo Rebelde




“Burası, adanın doğu eteklerindeki asi kamplarından her akşam 17.00 ile 21.00 saatleri arasında tüm Küba’ya yayın yapan İsyan radyosu Sierra Maestra’nın Sesi, Radyo Rebelde…”

6 Nisan 2012 Cuma

Dramafon Dersleri 1: TÜRKİYE RADYO OYUNU TARİHİNE GİRİŞ



TÜRKİYE RADYO OYUNU TARİHİNE GİRİŞ

Türkiye’de radyo oyunu tarihinden söz etmeye kısaca radyonun ülkemizdeki gelişim çizgisinden söz ederek başlamakta yarar var.
Orta doğuda ilk düzenli radyo yayını, Londra’dan yalnızca üç yıl sonra Türkiye’de 1925’te başlamıştır. Bir fikir oluşturması açısından örnek vermek gerekirse orta doğunun en önemli ülkelerinden biri olan Mısır’da radyo yayınlarının başlangıç tarihi 1934’tür. Türkiye’de radyo yayıncılığı alanındaki ilk çalışmalar 1923 yılında ülkemizde mesleki eğitimin gelişiminde büyük bir paya sahip olan  Muallim Rüştü Uzel’in telsiz telefon denemeleridir. Fransız işgal kuvvetleri komutanı General Charpie’nin, İstanbul’dan ayrılırken geride bıraktığı telsiz telefonla İstanbul’daki Yüksek Öğretmen Okulu’nun kimya öğretmeni Rüştü Uzel, öğrencileriyle birlikte 19 Mart 1923 tarihinde Yüksek Öğretmen Okulu’nun bodrum katında deneme yayını gerçekleştirir.  Yayın, İstanbul Üniversitesi’nde o zamanki adıyla Zeynep Kamil Konağında toplananlar tarafından dinlenir. 20 Mart 1923 tarihli Tevhid-i Efkar Gazetesi bu yayına yer veren elimizdeki en önemli kaynaktır.

5 Nisan 2012 Perşembe

Dişime Radyo Kaçtı Ya da Dişimde Radyo Var

Dişime Radyo Kaçtı 
 Ya da 
 Dişimde Radyo Var






Gold filling: Altın kaplama
Enomel: diş minesi
Rectifier crystol: alıcı dolgu maddesi
Nerve filoments: sinir iplikçikleri
Dental pulp: diş özü
Maxillary or mandibular nevre: diş siniri








Bazı nadir durumlarda insanların azı dişlerindeki dolgular radyo dalgalarını algılayabiliyor. Herhangi dalgasal akımın AM radyo dalgalarını yakalayabilmesi olanaklıdır. Azıcık aşınmış metal dolguların ya da elektrolitik bağlantının bile böyle bir olanağı vardır. Bu sistem set kristal ile çalışan radyo alıcısından çok da farklı değildir. Tekrarlamak gerekirse, metal diş dolgularının böyle bir işlevi olabiliyor. Tek sorun sadece son derece olasılık dışı olmasıdır. Ama eğer verici istasyona kısa bir mesafede bulunuyorsanız ve gezegenlerde bir ipe dizilmiş boncuklar gibi aynı sıraya dizilmişlerse… 1920’lerin başından itibaren bu olguyla ilgili söylentiler var.

John Smith
1961’de ön dişlerinden biri çürümüş ve oyulmuş. Böylelikle dişine, diş köküne pirinç telle tutturulmuş bir dolgu  yerleştirilmiş. Bundan sonra Bay Smith açık havada gezerken sıklıkla kafasının içinde çoğu o dönemin rağbet gören şarkıları olan müzik sesleri duymaya başlamış. Bay Smith müziği yumuşak fakat belirgin olarak tanımlıyormuş. Eğer iddia ettiği gibi radyoyu duyabiliyor olsa bile, sunucunun sesini ve reklamları hiç duymamış ve hangi radyo olduğunu da tanımlayamıyormuş. Bir iki yıl sonra Bay Smith yeni bir dişçiye gidince, dişine kablosuz bir dolgu yerleştirilmiş ve müzik sesi kesilmiş.

Jane Smith
1947 yılında Cleveland’dan Rhode Island’a trenle giderken, kafasında radyo sesleri duymuş. Bu deneyimi 10 dakika sürmüş. Hangi radyo kanalını dinlediğini anlayamamış ama reklamları ve sunucunun sesini duyduğunu hatırlıyormuş. O sıralar dişlerinde gümüş dolguları varmış. 






                                                                                                    Derleyen ve Çeviren: Evrim Baştuğ

PEDALLI RADYO







PEDALLI RADYO



1907 yılında Alfred Traeger Avustralya’da çiftçilik yaparken, evleri ile evlerinden yaklaşık 50 metre uzakta olan ambarları arasında bir telefon hattı kurarak ailesini şaşırttı. Elinde uzmanlık gerektiren hiçbir donanımı yoktu. Traeger telefonun mıknatıslarını pervanenin çatal dişlerinden, diyaframını tütün tabakasının teneke kapağından, ve karbon taneciklerini de mutfak kuzinesindeki kömürlerden imal etmişti. Böylelikle ailesi onu elektrik mühendisi olması için okula göndermeye karar verdi. Henüz 20 yaşına gelmeden Traeger bir verici imal etti ve Mors alfabesiyle mesaj göndermeye başladı.

Amerika’da olduğu gibi Avustralya’da da radyo 1920’lerde sıçrama yaptı. Yalnız kitlelere ulaşmak çok zor oluyordu. Avustralya çok geniş bir alana yayılmıştı. Yüzölçümü Amerika’nın beşte dördüydü ve bütün kıta tek bir ülkeye aitti; Avustral’yaya. Nüfusun %85’i çoğunlukla doğu ve güney sahil şeridindeki kırsal kesimlerde yaşıyordu. Böylece radyo yaygınlaştıkça, çözüm olarak taşradaki kırsal yalnızlığı açığa çıkarmış oldu. Kıtanın iç kesimlerindeki kırsal alanların yerlilerinin beş tüplü karmaşık radyoları almaya maddi güce elvermiyordu. Eğer satın alabilselerdi bile çoğunlukla dalgalı akım kullanamıyorlardı (hatlar döşenmiş olsa bile).

Böylelikle Alfred pedallı telsiz radyoyu keşfetti. 1927’den sonra pedallı telsiz radyoyu iyice geliştirdi. Kullanıcılar sadece pedalları çeviriyor, üretece güç gitmesini sağlıyordu. Bu açık arazideki çiftlikler, şehirden uzak alanlarda görev yapan istasyonlar ve hatta Avustralya’nın yerli toplulukları için, gerçekten büyük bir yenilikti. Yerli topluluklar bunlara “Orman Şebekesi” diyorlardı ve pedallı radyolar çabucak merkezden uzak alanlarında ve kıtanın kuzey bölümünde kalan alanların da yayıldı.








                                                                                                                               Derleyen ve Çeviren: Evrim Baştuğ

2 Nisan 2012 Pazartesi

GİRİŞ: Ses ve Sessizlik sanatı


GİRİŞ
Ses ve Sessizlik sanatı


AKLINIZIN, RUHUNUZUN VE KALBİNİZİN HAYÂLÇALARI…

Radyo tiyatrosunun tek rakibi okumaktır. Radyo tiyatrosunun en fazla benzerlik gösterdiği sanat tiyatro değil, edebiyattır aslında. Çünkü insan radyoyu da yalnız başına dinler, kitabı da yalnız başına okur. Olup bitenler ne radyo alıcısının içinde, ne dinlemek ya da okumak eylemini yaptığınız uzamda, ne de satırların arasındadır. Her şey beyninizde, ruhunuzda sizde, yani bütün olarak öznel varlığınızın özel alanları içinde gerçekleşir. Okumak nispeten yetişkin bir edimdir. İnsanın varlığının temellerini oluşturan, duymak ve dinlemektir belki de. Öyküleri, masalları dinleyerek başlayan yaşamımız, tüm dinlediklerimizi hayal gücümüzde canlandırabildiğimiz ölçüde renkli ve zengindir. Okumak da belki de başkalarının anlattıkları hikâyeleri dinliyormuş gibi yapmak ve belki de aklımızın içinde kendi sesimizle var etmektir. Bu yüzden tek rakibi hem de en yakın kardeşi okumaktır, radyo sanatının. Bu yüzden her iyi okur, tat alır iyi bir radyo oyunundan…